ALTYAPIMIZ-BAŞARI ABİDESİ

Son günlerde futbol dünyasında en popüler konu yabancı kontenjanı meselesi. Hatta bu konu o kadar ön plana çıktı ki, tarihi şike davasının kaçınılmaz sonuçları dahi ikinci plana itiliverdi bir anda. Kaç yabancı oyuncu ile sözleşme yapılabilir, kaçı tribünde oturur, tribünde oturanın maddi zararı ne kadar olur?...vs.

Peki kontenjan sınırlamasını kaldırabilecek, bu durumu kulüplerimiz adına olumlu destekleyebilecek bir altyapı sistemine ve dolayısıyla yeterli bir yerli oyuncu grubuna sahip miyiz acaba?

Ülkemizde yaşayan insanların, bizim en büyük ortak özelliklerimizden biri her ne şartta olursa olsun başarıya ulaşmak ve bunu mümkünse en kestirme yoldan gerçekleştirmek. Tabi burada göz ardı edilen kritik husus, yakalanan ve yakalanması muhtemel başarının sürdürülebilir oluşunu sağlayacak sağlam temeller üzerine oturtulması meselesi. Altyapılardaki en büyük sıkıntımız "başarıyı altyapı düzeyinde yakalama" isteğimiz maalesef. Bir kulübün altyapı organizasyonu çeşitli yaş kategorilerinde elde edilen şampiyonluk sayısına endeksli maalesef. Düşünün, bir kulübün A2 takımı Türkiye şampiyonu olsun ancak o takımın hiçbir oyuncusu   kulübünün A takımı formasını giyemesin, bireysel olarak o seviyeye çıkamasın, kiralansın, serbest kalsın ve yok olup gitsin. Bu altyapı organizasyonu başarılı mıdır? Evet var olan sistemde "şampiyonluk apoletine sahip olduğu için" başarılı sayılmaktadır. Tabi burada en son eleştirilmesi gereken grup altyapı antrenörleridir. Başarı kıstasının yanlış belirlendiği ortamda aklının bir yanında hep hayat gayesi olan bu hocalar, belki istemeseler de, düzene ayak uydurup pozisyonlarına sahip çıkmak istemekteler. O yaş grubundan büyük "kaçak oyuncu" olarak tabir edilen oyuncu oynatmak, oyuncu yaşlarında oynamalar, yasaklı madde kullanımına göz yummak, maç bağlamak... Tüm bunlar, asıl hedef olması gereken profesyonel kategoriye olumsuz yansıyor maalesef. Aslında Fransa, İngiltere, Almanya, İspanya, İtalya gibi Avrupa'nın önde gelen futbol ekollerinde olduğu gibi doğrudan oyuncuları hem bireysel hem de takım halinde geliştirmeye yönelebilsek,  hem A takımların gerekli altyapı desteklerini almaları sağlanacak hem de sistemin arzuladığı başarıya da otomatikman ulaşılmış olacak. Neden bu ülkeleri kıstas alıyoruz, çünkü Avrupa arenasında asıl mücadele etmekte olduğumuz ülkeler bunlar.

Tüm bu çarpıklık elbette milli takımlarımıza da olumsuz etki ediyor. A Milli Takım Avrupa'da altyapısını almış ve o ülkelerin kendi milli takımlarında değerlendirmeyi düşünmedikleri oyuncularla dolup taşıyor ve dolayısıyla sonuç hüsran, FİFA sıralamasında Dünya 57. ciliği. Keza ülkemizde devam eden U-20 dünya Kupasın'da da mücadele eden Milli Takımımızın durumu malum.

Son yıllarda Avrupa çapında ismi telaffuz edilen ve somut başarılara sahip istisnai oyunculara da sahibiz. Örneğin Burak Yılmaz. Son iki sezonda ligde toplam 57 gol atmış ve iki yılda da gol kralı olmuş, Şampiyonlar Ligi'nde oynadığı 9 maçta 8 gol atıp takımını taşımış, sezona damgasını vurmuş oyuncu. Normal şartlarda bu istatistiklere, mücadeleci oyun stiline, fiziksel özelliklere ve yaşa sahip oyuncunun minimum 25-30 milyon Euro civarında bie bedelle Avrupa'nın büyük kulüplerinden birine transfer gerçekleştirmesi olağan. Ancak bizim sadece duyduğumuz, resmiyetini dahi bilmediğimiz teklif 15 milyon Euro o da eski popülaritesini kaybetmiş, zaman zaman düşmeme mücadelesi veren Fiorentina'dan. Neden böyle? Çünkü bizim sistemimizi, altyapımızı bizden daha iyi biliyorlar ve bu sistemde yetişen oyuncu her ne kadar kendini ön plana çıkarmayı başarsa da onlar için hala  bir kısım soru işareti...
             

0 yorum:

Yorum Gönder

SONSUZA DEK

SONSUZA DEK