Bugün 20 Aralık, belki bir çok insan için bir şey ifade etmez ama bir tribün dolusu insan için ve bir evlat bir eş için çok şey ifade ediyor.
Biz onu 20li yaşlarımıza gelmeden tanıdık ama bazıları hiç tanımadı. Hiç tanınmadan da sevildi aynı Metin Oktay gibi.
Bugün dökülen kelimeler ağızdan,elden,kalemden değil yürekten dökülüyor. Onun sarf ettiği sözler bugün bazıları her mecrada yazılacak, insanlar ona "İyi ki Doğdun Abi" diyecek. Biz onu çok özledik ama sadece Galatasaray ve tribüne verdikleri için değil biz abimizi özledik.
Yazmak zor be abi, dilden dökülecek üç beş kelime anlatamıyor sana olan hasreti . Bize kendini en iyi yine sen anlatırsın abi.
İyi Doğdun Alpaslan Abi
Alpaslan Dikmen: Galatasaray'ın yararına olacak bir taşı yerinden kaldırıp, iki metre öteye koyanlara bile müthiş bir saygı duyarım.
Alpaslan Dikmen: "Hadi bana küstün Ahmet'e, Mehmet'e küstün ya G. Saray'a nasıl küseceksin ? Başka G. Saray yok.
ne oldu bize ?
Yazmak benim için zaten kolay değil hele ki şu anda yazmaya çalıştığım şey daha da zor. Tribün hayatımız olmuşken onun her geçen gün daha da kötüye gittiğini görmek ve çabaladıkça batmak en zoru.
Polis baskısı zaten insanları canından bezdirmiş bir de üstüne hiç bir şey yapmamak ve devamlı gerilemek... Tribün = koreografi olmuş. Bağıran yok, bağırılacak beste yok, küfür yok,isyan yok e bizden geriye ne kaldı?
Pankartı olmayan, bayrağı olmayan, içinde renk olmayan tribün mü olur ? hatırlayın kapalıyı set komple pankartlarla doluydu. eğer ki maç günü tepki varsa içeriye sokulan pankartlar vardı, güçlüydük hep bir ağızdan bağırınca. Kapalıdan beste girildi mi Mecidiyeköy'de 6,4 şiddetinde sarsıntı olurdu. Şimdi saldıra saldıra bi hal olduk.
Federasyon,hakemler tırsacak senin sahanda. Senin aleyhinde karar verirken eli titreyecek, bir maçta 2 kırmızı kart gösteremeyecek, kafasına göre penaltı veremeyecek. Ama "yeter yıldırım demirören yeter" bizim için yeterli zannımca.
Rakip takım taraftarı senden çekinecek sana malzeme vermemek için götünü yırtacak, makara yaparsın diye, senin stadın gelirken çekinecek iyi bağıracaksın diye. Ama zaten gelen giden olmadığı için sorun etmemize de gerek yok sanırım.
Yönetim taraftardan çekinecek. 2. başkan çıkıp onlar bizim muhaattabımız değil diyemeyecek,senin efsane hocanı ossuruktan sebeplerle gönderemeyecek, çıkıp taraftara müşteri diyemeyecek. Korkacak senden gelecek tepkiden. Ama şu anki durum öyle mi ?
Rakip takım topçusu kapalının önünde oynayamazdı, kendi topçumuz oluşabilecek tepkiden korkardı şimdi durum ne ? 20 dk bağırıyorsun topçu gelmiyor 91 doğumlu kalecin Kopenhag'da 5 kere çağırdıktan sonra zar zor geldi.
Topçu taraftardan korkacak kardeşim. Ruh falan hikaye topçunun en kralı uzaktan el sallar. Bu kadar para kazanan adam da ruh mu olur ? Topçu topu ısıracak, rakibi boğacak ve bunu yaparken de diyecek ki "ben bugün oynamazsam bu taraftar benim anamı siker" bunu söyletemiyorsak zaten kabahati başka yerde aramayalım.
Ne yapacaksak adam gibi yapalım yada artık çekilelim kenara herkes kendi dalgasına baksın. Şapkayı son kez önümüze alıp düşünmek lazım yoksa bu tren de kaçarsa artık geri dönüşü olmaz. Sadece resimlerde yaşayan insanlar olarak kalacağız.Bence artık tamam mı devam mı noktasındayız.
Tribüncü isek hakkını verelim...
Polis baskısı zaten insanları canından bezdirmiş bir de üstüne hiç bir şey yapmamak ve devamlı gerilemek... Tribün = koreografi olmuş. Bağıran yok, bağırılacak beste yok, küfür yok,isyan yok e bizden geriye ne kaldı?
Pankartı olmayan, bayrağı olmayan, içinde renk olmayan tribün mü olur ? hatırlayın kapalıyı set komple pankartlarla doluydu. eğer ki maç günü tepki varsa içeriye sokulan pankartlar vardı, güçlüydük hep bir ağızdan bağırınca. Kapalıdan beste girildi mi Mecidiyeköy'de 6,4 şiddetinde sarsıntı olurdu. Şimdi saldıra saldıra bi hal olduk.
Federasyon,hakemler tırsacak senin sahanda. Senin aleyhinde karar verirken eli titreyecek, bir maçta 2 kırmızı kart gösteremeyecek, kafasına göre penaltı veremeyecek. Ama "yeter yıldırım demirören yeter" bizim için yeterli zannımca.
Rakip takım taraftarı senden çekinecek sana malzeme vermemek için götünü yırtacak, makara yaparsın diye, senin stadın gelirken çekinecek iyi bağıracaksın diye. Ama zaten gelen giden olmadığı için sorun etmemize de gerek yok sanırım.
Yönetim taraftardan çekinecek. 2. başkan çıkıp onlar bizim muhaattabımız değil diyemeyecek,senin efsane hocanı ossuruktan sebeplerle gönderemeyecek, çıkıp taraftara müşteri diyemeyecek. Korkacak senden gelecek tepkiden. Ama şu anki durum öyle mi ?
Rakip takım topçusu kapalının önünde oynayamazdı, kendi topçumuz oluşabilecek tepkiden korkardı şimdi durum ne ? 20 dk bağırıyorsun topçu gelmiyor 91 doğumlu kalecin Kopenhag'da 5 kere çağırdıktan sonra zar zor geldi.
Topçu taraftardan korkacak kardeşim. Ruh falan hikaye topçunun en kralı uzaktan el sallar. Bu kadar para kazanan adam da ruh mu olur ? Topçu topu ısıracak, rakibi boğacak ve bunu yaparken de diyecek ki "ben bugün oynamazsam bu taraftar benim anamı siker" bunu söyletemiyorsak zaten kabahati başka yerde aramayalım.
Ne yapacaksak adam gibi yapalım yada artık çekilelim kenara herkes kendi dalgasına baksın. Şapkayı son kez önümüze alıp düşünmek lazım yoksa bu tren de kaçarsa artık geri dönüşü olmaz. Sadece resimlerde yaşayan insanlar olarak kalacağız.Bence artık tamam mı devam mı noktasındayız.
Tribüncü isek hakkını verelim...
GALATASARAY ZORU SEVER
Futbol 2 ye ayrilir bir 90 dakika icinde yasananlar vardir birde geriye kalanlar bizim insanimiz cok sever 90 dakikayi defalarca oynamayi.Once bozulan oyun daha sonra alinan kopenhag yenilgisinden sonra birseyler soyleme ihtiyaci hissettim abilerim kardeslerkm uzerlerine alinmasinlar.
Her tokezledigimizde destek olacagimiza kostek olunan mancini ne yapsin siz soyleyin.En basta yillardir turk futbolunun kanayan yarasi sol bek problemi ceken ve ligde kalecisi yabanci oldugundan bir nevi sahada sadece 5 yabanciyla oynayabilecek takimda aylardir oynamayan adamdan ne bekleniyor? Daha benden 1 yas buyuk cocuktan şampiyonlar liginde hiç alışık olmadığı bir mevkide neyi gostermesi bekleniyor? Yapmayin allah askina manciniye tesekkur etmemiz gereken yerde adamin anasina bacisina sovuyoruz illa sovulecek birisi varsa (ki sovmeyi asla tasvip etmiyorum) sahadaki milyon euroluk esseklerdir ruhsuzlardir...misal selcuk parcalinin agirligini tasiyamamakta belliki sneijder geldiginden beri sahada varligi neredeyse zarar tam toparladi diyoruz yine bizi sasirtiyor...kimse o formadan ustun degildir ve o forma kutsaldir naip olmaz herkese hakkini vermeyecekse bu takimda ronaldonun bile yeri yoktur hic kimse galatasaraydan buyuk degildir...
Oynayan oyunculara laf etmek bana gore degil eger manciniden iyi bilsem orda ben olurdum ama sahsi fikrim aydin yerine enginle baslanmasi yonundeydi umut ve ceyhun daha erken oyuna alinmaliydi melo kesinlikle sahanin yildiziydi ama asil ilginc olan drogba ilk defa bir stopere fiziksel ustunluk saglayamadi ve sahada silik gorundu...
Bu aksam mazisinde neler yattığı hepimizin malumu olan takımla bir macimiz var ve bukadar erkenden soyleyebilirimki kaybedersek mumla arayacagimiz bir 3 puan olacak ama ne sistem ne kadro degistirirerek galibiyete ulasamayiz galibiyete ulasmanin yolu ZIHNIYETI degistirmek...Biz zaten her daim burdayiz '10-'11 sezonundada burdaydik kumede dussek yine burdayiz ama artik ustumuzdeki topragi atmanin zamanidir bunun icin taraftara dusen yasananlari unutmasakta suandan itibaren yonetime olmasada teknik ekip ve oyunculara tam destektir...
Bu aksama gelince uslübumu mazur gorun ama GALATASARAY ona inanmayanlari g.t etmeyi sever ve en umutsuz anda bile karanliklar icinden gun gibi dogar aniden diyorum ve fatih hocanin dedigi gibi "HAYAT...NEDEN OLMASIN?" diyerek sizlere veda ediyorum
UNUTMADAN:
1.uA Avrupaya gorsel sovu icin tesekkurler
2.Danimarkada tutuklu kardeslerimiz insallah tez zamanda ozgurluklerine kavusur
3.Gunun anlam ve onemine hitafen ULU ONDER MUSTAFA KEMAL ATATURKU ARAMIZDAN AYRILISININ 75.YILINDA RAHMET, OZLEM VE SAYGIYLA ANIYORUZ!
Her tokezledigimizde destek olacagimiza kostek olunan mancini ne yapsin siz soyleyin.En basta yillardir turk futbolunun kanayan yarasi sol bek problemi ceken ve ligde kalecisi yabanci oldugundan bir nevi sahada sadece 5 yabanciyla oynayabilecek takimda aylardir oynamayan adamdan ne bekleniyor? Daha benden 1 yas buyuk cocuktan şampiyonlar liginde hiç alışık olmadığı bir mevkide neyi gostermesi bekleniyor? Yapmayin allah askina manciniye tesekkur etmemiz gereken yerde adamin anasina bacisina sovuyoruz illa sovulecek birisi varsa (ki sovmeyi asla tasvip etmiyorum) sahadaki milyon euroluk esseklerdir ruhsuzlardir...misal selcuk parcalinin agirligini tasiyamamakta belliki sneijder geldiginden beri sahada varligi neredeyse zarar tam toparladi diyoruz yine bizi sasirtiyor...kimse o formadan ustun degildir ve o forma kutsaldir naip olmaz herkese hakkini vermeyecekse bu takimda ronaldonun bile yeri yoktur hic kimse galatasaraydan buyuk degildir...
Oynayan oyunculara laf etmek bana gore degil eger manciniden iyi bilsem orda ben olurdum ama sahsi fikrim aydin yerine enginle baslanmasi yonundeydi umut ve ceyhun daha erken oyuna alinmaliydi melo kesinlikle sahanin yildiziydi ama asil ilginc olan drogba ilk defa bir stopere fiziksel ustunluk saglayamadi ve sahada silik gorundu...
Bu aksam mazisinde neler yattığı hepimizin malumu olan takımla bir macimiz var ve bukadar erkenden soyleyebilirimki kaybedersek mumla arayacagimiz bir 3 puan olacak ama ne sistem ne kadro degistirirerek galibiyete ulasamayiz galibiyete ulasmanin yolu ZIHNIYETI degistirmek...Biz zaten her daim burdayiz '10-'11 sezonundada burdaydik kumede dussek yine burdayiz ama artik ustumuzdeki topragi atmanin zamanidir bunun icin taraftara dusen yasananlari unutmasakta suandan itibaren yonetime olmasada teknik ekip ve oyunculara tam destektir...
Bu aksama gelince uslübumu mazur gorun ama GALATASARAY ona inanmayanlari g.t etmeyi sever ve en umutsuz anda bile karanliklar icinden gun gibi dogar aniden diyorum ve fatih hocanin dedigi gibi "HAYAT...NEDEN OLMASIN?" diyerek sizlere veda ediyorum
UNUTMADAN:
1.uA Avrupaya gorsel sovu icin tesekkurler
2.Danimarkada tutuklu kardeslerimiz insallah tez zamanda ozgurluklerine kavusur
3.Gunun anlam ve onemine hitafen ULU ONDER MUSTAFA KEMAL ATATURKU ARAMIZDAN AYRILISININ 75.YILINDA RAHMET, OZLEM VE SAYGIYLA ANIYORUZ!
Tribüncü haykırıyor: Biz piç miyiz ?
27.09.2013 tarihinde tribünlere yapılan operasyonun tarihidir. Yada başka bir değişle memlekette tribüncülüğün bittiği tarih.Devlet sıra sizde dedi...
Bir kaç zamandır insanları takip ediyorum kimse bu duruma isyan etmedi. Neden ? Yunanistan ve İtalya da bu durum olsaydı ortalık ateş yerine dönerdi. Ama bu işler biz de farklı yürüyor ( maalesef ). Bakalım ilerde neler olacak diye düşünmüyorum bile.Takımlarımıza bile sahip çıkamazken tribünlerimize mi sahip çıkacağız ?
Zaten içerdekiler ultras değil, bizim gibi düşünmüyorlar. Kalsınlar içeride ömür boyu...
Bu tribüncüleri devlet içeri attı, onlara işlemedikleri suçları isnad ettiler ama onları dışarıda ki bu umursamazlık daha da mahvetmiştir. Tribünleri sadece devlet bitirmedi biz hep beraber bitirdik.Tribünler bence ölmüştür Allah rahmet eylesin.
Yazacak o kadar çok şey var ki gerisini siz doldurursunuz...
Bir kaç zamandır insanları takip ediyorum kimse bu duruma isyan etmedi. Neden ? Yunanistan ve İtalya da bu durum olsaydı ortalık ateş yerine dönerdi. Ama bu işler biz de farklı yürüyor ( maalesef ). Bakalım ilerde neler olacak diye düşünmüyorum bile.Takımlarımıza bile sahip çıkamazken tribünlerimize mi sahip çıkacağız ?
Zaten içerdekiler ultras değil, bizim gibi düşünmüyorlar. Kalsınlar içeride ömür boyu...
Bu tribüncüleri devlet içeri attı, onlara işlemedikleri suçları isnad ettiler ama onları dışarıda ki bu umursamazlık daha da mahvetmiştir. Tribünleri sadece devlet bitirmedi biz hep beraber bitirdik.Tribünler bence ölmüştür Allah rahmet eylesin.
Yazacak o kadar çok şey var ki gerisini siz doldurursunuz...
Kavga Daha Büyük, İdealler Zaten Büyük, Galatasaray Tek Büyük!.
Yazı yazmanın en zor olduğu günler, hatta konuşmanın yutkunmanın imkansıza yakın olduğu günler. Zaten romantizmin herhangi bir yerinde olamadım, ben ve benim gibiler yazmak yerine savaşmayı seçiyorlar.
İhanetin, kibrin tavan yaptığı anlar.
Sırtından vurulan bir İmparator var. Gözümüzün önünde gözümüzün içine baka baka, bizden hiç çekinmeden İmparatoru sırtından bıçakladılar.
Ama biz bu kahpeliği unutmayacağız. İmparatoru için savaşan bir güruhuz. Bu savaş ta ki intikam alınıp ihanet edenler klüpten gidene kadar devam edecek
Biz hep sevinç göz yaşlarına alıştık. Bu gözyaşları ise ayrılığın değil yapılan ihanet için dökülen gözyaşları. Ama hocam sen emin ol bunun da hesabını soracağız...
"CİMBOM BAŞI DİK YÜRÜR" Hocam başımızı hiç eğmedik. Sen sakın eğme. Düştüğümüz de kalkmasını da biliriz. Aslanlar gibi ayaktayız. Sen şimdi gidiyorsun ama döndüğünde arkandan teneke bağlayanlar burada olmayacak.
Sen doğru düzgün çalışsınlar diye dolarlar bağışladın kurumsallığın yayın organına daha sen gitmeden kurumsallık yaptılar. Olsun üzülme hocam onun da hesabı sorulacak.
Bak hocam bunlar sadece başlangıç. Biz pes etmeyeceğiz, ihanet etmeyeceğiz. Onlar gidene kadar mücadele edeceğiz. Bu zihniyeti gömeceğiz ta derinlere. Dediğin gibi "KAVGA BÜYÜK" biz hiç kavgadan kaçmadık. Senin için Galatasaray için safları sıklaştırdık, kavgayı başlattık.
YA TERİM YA ÖLÜM...
Bir tribüncünün eşi olmak
Bazen coşmaktır bir stad dolusu renktaşınla
Bazen de bir başına kalmaktır kalabalığın ortasında…
En iyisi hikayeyi en başından anlatmak ki değişimi siz de anlayın…
Tanıştırılmamız için aylarca verilen uğraştan sonra bir Cumartesi görüşmek üzere randevulaştık. Birbirimizi tanımaya çalışırken onun hep renk sevdasından bahsetmesinden anlamalıydım hayatımızda hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını…
Başlarda bu tutkusunu sadece maça gitmek takımına destek vermek ve deşarj olmak olarak adlandırmıştım. Beraber maçlara gidiyor o atmosferin onu nasıl başka bir insan yaptığını görüyordum. Ama her geçen gün maçlara gitmenin onu rahatlatmak yerine farklı bir haleti ruhiyeye taşıdığını gördüm. Yendiğimiz maçlardan sonra keyfi çok yerinde 1 hafta boyunca şen şakrak etrafa neşe saçıyor, ama Allah korusun yenildiysek o bir hafta geçmek bilmiyordu… Önceleri iç saha maçlarına gidiyordu sonra yakın deplasmanlar derken bir de baktım ki tüm deplasmanlara gitmeye başlamış ülke sınırı tanımadan..Her deplasman öncesi evde kızılca kıyamet kopuyor saatlerce tartışılıyor günlerce konuşulmuyordu ama o gitmeye devam ediyordu..
Onu maça gönderip arkasından beklemek yok mu… Onun renkler uğruna ne zaman ne yapacağı belli olmadığı ve her seferinde bir üst level’a geçtiği için kendi hayatıma devam etmek o kadar da kolay olmuyor... Her maç öncesinde beni bir gerginlik alıyor, “bir olaya karışmadan dönecek mi” sorusu saplantı haline geliyor… Karışsa da karışmasa da hiçbir şey anlatmıyor ketumluğundan…
“Ne oldu? –Yok bir şey”
“Nasıl oldu?- Ben de anlamadım”
“Neden oraya gittiniz?- Gittik işte”
“X ve Y böyle böyle diyor… – Onların ben var ya…” diyalogları artık dilimize pelesenk oluyor.
Böyle severken merak etmemem mümkün mü? Tabi ki hayır… Her yönden takibe başlıyor mümkün olduğunda çok kaynaktan bilgi topluyorum... Artık sosyal medyada sadece onun arkadaşlarını ve spor haberlerini takip ediyorum..Gündeme de hakim olmam gerekir mecburen rakipleri de takip ediyorum, zaten evde sadece spor kanallarını izliyoruz..Gel zaman git zaman derken ben de fanatik olmuşum... Bir hatun için oldukça fazla olaya karışmışım... Arena’da oynanacak maç öncesinde boynumda GS atkısı ile fbotobüslerinin arasına cengâver gibi dalmış alnımın akıyla çıkmışım... O kadar fblinin arasından burnum kanamadan çıkmış ama Arena’daki fbye atılan ilk gol sevinicini yaşayanGS’li kardeşimin dirseğinden kaçamamış ve burnumu kırmışım... Bu sevinç bana 5 saat süren bir ameliyata malolmuş... Artık Pazartesi sabahları koordinasyon toplantılarında maç kritikleri yapar, topçu alıp satar, kadrolar kurar olmuşum..
Hal böyle olunca beraber maçlara gitmeye başladık...Maçlardan önce Sami Yen Sokak’ta takılıp pankart boyadık, tezahüratlar eşliğinde (tam Sami Yen’in önünden geçerken “Seni yıkacak dozerin…”) Mecidiyeköy metrosuna yürüdük..O zaman anladım tribün ortamının nasıl bir şey olduğunu.. Bilmeyen gitmeyen için tezahür etmek zordur… Bir çıkarı olmayan insanların takımlarına destek vermek için işi, gücü, sevdiklerini bir yana bırakıp bir araya gelmesidir. Hatta çoğu zaman alır senden vermek yerine.. Kardeşlik vardır serde, ne olursa olsun yanındadır renktaşların… Herhangi bir olay cereyan ettiğinde tanımasan dahi sırf o atkıyı taktığı için sonunu düşünmeden müdahil olduğun.. Pekçok güzel anı vardır anlattıkça güzelleşen yaşadıkça derinleşen..
Tribüncülükten öte Galatasaraylılık var kanımızda, renklere aşkımız futboldan öte... Bizim evde baskette o takım , voleybolda bu takım tutulmaz su topundan kürek takımına kadar sadece Galatasaray desteklenir… Galatasaraylılıkuğruna zamanla tüm kutlamalar da değişti hayatımızda… Doğum günümü kutlamak mı yoksa Panathinaikos maçını izlemek mi? En iyisi önce stadda maçı izlemek sonra doğum günümü kutlamak diye düşünen müstakbel eşim hediye olarak da maç bileti almıştı… Bu sadece bana özgü bir durum değildi kendi doğum gününü deplasman otobüsünde Kayseri’ye giderken kutladı bu sene… Seneye evlilik yıl dönümümüzü nerede nasıl kutlarız kim bilir… J
Önceleri onun değişeceğine dair umutlarım vardı, “Aman canım evlenince gitmez” sözünün yerini “Çocuk olunca da bırakıp gidecek değil ya” sözü aldı. Artık bir oğlumuz var ve ben son söz olarak “Ne zaman maaile maça gideceğiz” diyorum.
BAYRAK ADAM OLMAK ZORDUR
Çok şükür artık net olarak bir bayrak adamımız var. Hem de 3 giyiyor bizi anılarımıza götürüyor. Aramızda ona kızan olabilir ama onun kavgası Galatasaray için. Saha içinde adaleti kimseye ihtiyaç duymadan sağlıyor. Arkadaşlarına ve kendine karşı yapılan haksızlıkların cezasını kendi kesiyor.
Felipe Melo sahada yürüyen arkadaşlarına inat saldırıyor, sezon öncesi yaptığı hataları unutturmak istercesine saldırıyor biz de onunla her defasında gurur duyuyoruz.
Felipe Melo ile savaşa giden kazanır. Artık Galatasaray futbol takımı malesef spor yapamıyor savaşıyor ve belki de saha içinde ki en önemli kumandan Felipe Melo. O savaştıkça takım büyüyor, takım büyüdükçe o savaşıyor. Onun formasına olan saygısı, agresifliği, mücadele azmi adet sahaya dönük gözlerin pasını siliyor.
Felipe Melo bizim için savaştıkça biz de onun için savaşmayı bırakmayacağız. İyi ki bizimlesin deli...
Felipe Melo sahada yürüyen arkadaşlarına inat saldırıyor, sezon öncesi yaptığı hataları unutturmak istercesine saldırıyor biz de onunla her defasında gurur duyuyoruz.
Felipe Melo ile savaşa giden kazanır. Artık Galatasaray futbol takımı malesef spor yapamıyor savaşıyor ve belki de saha içinde ki en önemli kumandan Felipe Melo. O savaştıkça takım büyüyor, takım büyüdükçe o savaşıyor. Onun formasına olan saygısı, agresifliği, mücadele azmi adet sahaya dönük gözlerin pasını siliyor.
Felipe Melo bizim için savaştıkça biz de onun için savaşmayı bırakmayacağız. İyi ki bizimlesin deli...
TRİBÜNCÜNÜN OLMAZSA OLMAZI
Maça gidip gol görmeden geçti gençliğimiz.
Bizim abilerimiz sette sırtı dönük dururlar bize bakarlardı, tribüne yön verirlerdi. Biz de göbekte önce kendi arkadaşlarımız sonra da çevremizi o gürültüyü çıkarmaya teşvik ederdik. Golü etraftan ve stattan gelen gürültü ile anlardık.
Saha da ne olduğu tabi ki bizi ilgilendirirdi ama sanki sahada oynanan maça bakarsak insanlar bizi ayıplayacak gibi gelirdi. Sanki biz maça bakıp bağırmayı kessek takım gol yiyecekti.Göbekten çıkan beste, setin insanlara aktarmasıyla bütün kapalıyı ardından da bütün tribünü şahlandırırdı.
Şimdi stad büyüdü,fiziken güzelleşti artık gitgide maçı izlemeye ve maçı yaşamaya başladık. Aslında bu benim ve benim gibilerin alışık olmadığı bir durum. Eskiden ayıpladığımız artık normalleşti. (Biz büyüdük ve kirlendi dünya gibi oldu biraz ). Bağırmayı, tezahüratı geçtim artık iş iyice saçma bir hal aldı. Futbolcu yuhlama, kaçan pozisyonlarda homurdanma hatta skora göre stattan erken çıkmak... Kombine sahibi olmak mı insanları bu kadar ruhsuzlaştırdı yoksa stad mı ? Bu sorunun herkese göre bir cevabı vardır. Ama artık herkes üstündeki formanın çubuklu değil parçalı olduğunun farkına varmalı.
Çok kral arkadaşlarımdan biri demişti ki (teşbihte hata olmaz) "Nasıl İslamın şartları varsa, tribüncülüğün de vardır. Bağırmakta tribüncünün birinci şartıdır" . Valla on numara tespit. 33 yaşında hala en çok sesi çıkanlardan.
Herkesten aynı hassasiyet, performans,duruş beklemek çok iyimser olur. Bu yüzden herkes değil de bari bu işi bilenler sahip çıksın tribünlere, tribüncülüğe. Zaten tribünler son mezunlarını veriyorlar artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak bari son yıllarımızda yada günlerimizde tribünümüze sahip çıkalım. Varsın yorulalım, varsın sesimiz kısılsın, biz kendimizi parçalarcasına bağıralım. Olsun takım mağlup olsun biz daha çok bağıralım ve şu işin hakkını verelim.
Ölmek var susmak yok...
Bizim abilerimiz sette sırtı dönük dururlar bize bakarlardı, tribüne yön verirlerdi. Biz de göbekte önce kendi arkadaşlarımız sonra da çevremizi o gürültüyü çıkarmaya teşvik ederdik. Golü etraftan ve stattan gelen gürültü ile anlardık.
Saha da ne olduğu tabi ki bizi ilgilendirirdi ama sanki sahada oynanan maça bakarsak insanlar bizi ayıplayacak gibi gelirdi. Sanki biz maça bakıp bağırmayı kessek takım gol yiyecekti.Göbekten çıkan beste, setin insanlara aktarmasıyla bütün kapalıyı ardından da bütün tribünü şahlandırırdı.
Şimdi stad büyüdü,fiziken güzelleşti artık gitgide maçı izlemeye ve maçı yaşamaya başladık. Aslında bu benim ve benim gibilerin alışık olmadığı bir durum. Eskiden ayıpladığımız artık normalleşti. (Biz büyüdük ve kirlendi dünya gibi oldu biraz ). Bağırmayı, tezahüratı geçtim artık iş iyice saçma bir hal aldı. Futbolcu yuhlama, kaçan pozisyonlarda homurdanma hatta skora göre stattan erken çıkmak... Kombine sahibi olmak mı insanları bu kadar ruhsuzlaştırdı yoksa stad mı ? Bu sorunun herkese göre bir cevabı vardır. Ama artık herkes üstündeki formanın çubuklu değil parçalı olduğunun farkına varmalı.
Çok kral arkadaşlarımdan biri demişti ki (teşbihte hata olmaz) "Nasıl İslamın şartları varsa, tribüncülüğün de vardır. Bağırmakta tribüncünün birinci şartıdır" . Valla on numara tespit. 33 yaşında hala en çok sesi çıkanlardan.
Herkesten aynı hassasiyet, performans,duruş beklemek çok iyimser olur. Bu yüzden herkes değil de bari bu işi bilenler sahip çıksın tribünlere, tribüncülüğe. Zaten tribünler son mezunlarını veriyorlar artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak bari son yıllarımızda yada günlerimizde tribünümüze sahip çıkalım. Varsın yorulalım, varsın sesimiz kısılsın, biz kendimizi parçalarcasına bağıralım. Olsun takım mağlup olsun biz daha çok bağıralım ve şu işin hakkını verelim.
Ölmek var susmak yok...
13.09.1991 METİN OKTAY
Galatasaray taraftarının nefesinin kursağında kaldığı gündür 13.09 her sene daha da artıyor 10a sevdamız. Her sene "PROFESYONELLİK" adı altında bir sürü topçu ve argüman türüyor. Biz 10u daha da özlüyoruz. Elini göğsüne koyup fotoğraf çektirenler oluyor sırf 10 a özendiği için ama 10un tırnağı bile olmadan gidiyorlar.
Metin Oktay ile ilgili bir şeyler yazmaya çalışıyorum ama o10u doğru anlatamamaktan,10a layık olamamaktan korkuyorum o yüzden sadece resimlerine bakıp iç geçiriyorum. Mekanın cennet olsun Metin Oktay...
Metin Oktay ile ilgili bir şeyler yazmaya çalışıyorum ama o10u doğru anlatamamaktan,10a layık olamamaktan korkuyorum o yüzden sadece resimlerine bakıp iç geçiriyorum. Mekanın cennet olsun Metin Oktay...
DİZİLİŞ SORUNSALI
Özellikle son 4-5 gündür Galatasaray camiasının 1 numaralı gündem maddesi transfer. Ancak yaz transfer döneminin son günü gelmiş olmasına rağmen bu sefer her zamankinden farklı olarak, gelenlerden veya gelmesi muhtemel olanlardan ziyade gidenler daha çok dikkat çekti. Peki talip olunacak oyuncu ya da oyuncular hangi oyun stilinde oyuncular olmalı?
Felaket olarak nitelediğimiz ve kulüp tarihine geçen 2010-2011 sezonunun ardından takıma 2 yıl boyunca sırasıyla 9 ve 10 puanlık farklarla şampiyonlukları, Süper Kupa zaferlerini ve Şampiyonlar Ligi çeyrek finali başarısını getiren klasik 4-4-2 dizilişiydi.
Bu dizilişin faydasını salt "çift hücumcu ile hücumcu ile gole daha yakın olmak" olarak görmemek lazım. Bu sayede her şeyden önce büyük takımlara maç kazandıran baskı ister istemez en uçtan başlamış oluyor. Burada önde oynayan oyuncunun tarzı elbette önemli ancak Burak gibi pres yapmayı, oyunun savunma yönünü oynamayı sevmeyen bir forvet ile Drogba gibi artık eskisine oranla daha kısıtlı olan kondisyonunu ekonomik kullanması gereken bir forvet ileri ikilinizi oluşturuyorsa dahi rakip stoperlerin oyuna katılamaması baskıyı otomatik olarak oluşturuyor. Örneğin; Bursaspor maçında Drogba'yı marke etmekle görevli olan ve Drogba çıkıp tek hücumcuya dönülene kadar orta çizgiyi dahi göremeyen Civelli, yenen golde pozisyonun en kritik yerinde, ceza sahası yayında pası verebiliyor ve sonuç malum 2 puandan oluyor takım.
Tabi ki bu dizilişin en önemli noktası orta sahanın ortasında oynayan ikilinin oyunun her yönünü de uyum içinde ve minimum hatayla oynayabilen bir ikili olması. Selçuk-Melo ikilisi oyun görüşleri, yetenekleri, mücadele güçleri ve uyumlarıyla o alanı en etkin biçimde kullanıyor. Her ne kadar kanat oyuncularımız diğer pozisyonlardan devşirme ve o pozisyonlar için yetersiz olsalar da beklerin desteğiyle kanat sıkıntısı bir ölçüde tolore edilebiliyor ama yeterli mi? Elbette değil. Ancak dizilişteki asıl sorun bunlar değil. Sisteme uygun oyuncu bulmak yerine, oyuncuya dayalı sistem yaratma hevesi en büyük sıkıntı. Sneijder geldiğinde büyük çoğunluk gibi ben de böylesine kaliteli, marka bir oyuncunun 30 unu geçmeden takıma gelmesine çok sevindim burası ayrı, ancak elbette böyle bir oyuncu için bir pozisyon yaratıldı işleyen sistemin içinde. Ancak şu an görünen eğer o pozisyonla oynanıyorsa bu sistemin alışık olmadığı büyük handikapları beraberinde getirir:
1- Çift forvet oynandığında kanatlar hemen hemen boş kalıyor ve zaten sorunlu olan kanatlar iyice işlemez hale geliyor. Aynı zamanda Selçuk gibi merkez için yaratılmış adam kanada kayıyor ve verim vasatın altında tabi.
2- Tek forvet oynayıp kanatları takviye ettiğinizde Burak gibi yerli ve büyük bir hücum gücünden feragat edilmek zorunda kalınıyor ve başta bahsettiğim baskı ortadan kalkmış oluyor.
Sneijder kanat ağırlıklı serbest oynama ve oyun çeşitliliğini artırma becerisine sahip olmalı. Tıpkı 1996-2001 döneminde Hagi' nin oyuna getirdiği çeşitliliğe benzer bir ortam yaratmak durumunda. Aksi taktirde ya takım zarar görecek ya da piyasası varken bu aşk fazla uzun sürmeyecek.
Dipnot: Hagi ile elbette kıyaslamıyorum, kıyaslayamam sadece doğru oyun görüşü açısından bu şekilde örneklendirdim.
Felaket olarak nitelediğimiz ve kulüp tarihine geçen 2010-2011 sezonunun ardından takıma 2 yıl boyunca sırasıyla 9 ve 10 puanlık farklarla şampiyonlukları, Süper Kupa zaferlerini ve Şampiyonlar Ligi çeyrek finali başarısını getiren klasik 4-4-2 dizilişiydi.
Bu dizilişin faydasını salt "çift hücumcu ile hücumcu ile gole daha yakın olmak" olarak görmemek lazım. Bu sayede her şeyden önce büyük takımlara maç kazandıran baskı ister istemez en uçtan başlamış oluyor. Burada önde oynayan oyuncunun tarzı elbette önemli ancak Burak gibi pres yapmayı, oyunun savunma yönünü oynamayı sevmeyen bir forvet ile Drogba gibi artık eskisine oranla daha kısıtlı olan kondisyonunu ekonomik kullanması gereken bir forvet ileri ikilinizi oluşturuyorsa dahi rakip stoperlerin oyuna katılamaması baskıyı otomatik olarak oluşturuyor. Örneğin; Bursaspor maçında Drogba'yı marke etmekle görevli olan ve Drogba çıkıp tek hücumcuya dönülene kadar orta çizgiyi dahi göremeyen Civelli, yenen golde pozisyonun en kritik yerinde, ceza sahası yayında pası verebiliyor ve sonuç malum 2 puandan oluyor takım.
Tabi ki bu dizilişin en önemli noktası orta sahanın ortasında oynayan ikilinin oyunun her yönünü de uyum içinde ve minimum hatayla oynayabilen bir ikili olması. Selçuk-Melo ikilisi oyun görüşleri, yetenekleri, mücadele güçleri ve uyumlarıyla o alanı en etkin biçimde kullanıyor. Her ne kadar kanat oyuncularımız diğer pozisyonlardan devşirme ve o pozisyonlar için yetersiz olsalar da beklerin desteğiyle kanat sıkıntısı bir ölçüde tolore edilebiliyor ama yeterli mi? Elbette değil. Ancak dizilişteki asıl sorun bunlar değil. Sisteme uygun oyuncu bulmak yerine, oyuncuya dayalı sistem yaratma hevesi en büyük sıkıntı. Sneijder geldiğinde büyük çoğunluk gibi ben de böylesine kaliteli, marka bir oyuncunun 30 unu geçmeden takıma gelmesine çok sevindim burası ayrı, ancak elbette böyle bir oyuncu için bir pozisyon yaratıldı işleyen sistemin içinde. Ancak şu an görünen eğer o pozisyonla oynanıyorsa bu sistemin alışık olmadığı büyük handikapları beraberinde getirir:
1- Çift forvet oynandığında kanatlar hemen hemen boş kalıyor ve zaten sorunlu olan kanatlar iyice işlemez hale geliyor. Aynı zamanda Selçuk gibi merkez için yaratılmış adam kanada kayıyor ve verim vasatın altında tabi.
2- Tek forvet oynayıp kanatları takviye ettiğinizde Burak gibi yerli ve büyük bir hücum gücünden feragat edilmek zorunda kalınıyor ve başta bahsettiğim baskı ortadan kalkmış oluyor.
Sneijder kanat ağırlıklı serbest oynama ve oyun çeşitliliğini artırma becerisine sahip olmalı. Tıpkı 1996-2001 döneminde Hagi' nin oyuna getirdiği çeşitliliğe benzer bir ortam yaratmak durumunda. Aksi taktirde ya takım zarar görecek ya da piyasası varken bu aşk fazla uzun sürmeyecek.
Dipnot: Hagi ile elbette kıyaslamıyorum, kıyaslayamam sadece doğru oyun görüşü açısından bu şekilde örneklendirdim.
ABD'nin hakemi de garip kardeşim
Totti'den hakeme : Ne koydun lan kafana
Gel de bu hakemin olduğu yerde top oyna.
Gel de bu hakemin olduğu yerde top oyna.
UJFALUSI: Geç bulduk erken kaybettik
İtalyanların dediği gibi biriydi o GRANDE CAPITANO yani BÜYÜK KAPTAN.
Üstünde ki "17" numarasını çıkardı Burak Yılmaz mutlu olsun diye hiç düşünmeden verdi. 1 senede çok sevildi çünkü her şeyini verdi sonra sakatlandı 1 sene neredeyse hiç oynamadı "eğer isterlerse 1 sene bedava oynarım" dedi. TFF nin müthiş 6+0+4 kuralı onu bizden kopardı. Pazartesi vedaya geliyor.
Biz seni çok sevdik bizi unutma UFA
TOMAS UJFALUSI |
Biz seni çok sevdik bizi unutma UFA
Deplasman gibi deplasman Kayseri
Başlıktan belki Kayseri takımlarından biri ile karşılaştığımız düşünülebilir ama yok öyle bir şey, klasik süper kupa galibiyetimizi bu sene Kayseri'ye vermişler. Biz de kupamızı aldık geldik.
Cumartesi akşam sokakta başlayan gırgır şamata Kayseri'ye gideceğimiz otobüsü görünce yerini sessiz bir hüzne bıraktı. Gelen iki otobüsün bir tanesi 20 yaşında diğeri ise görüntü güzel ama
sağ tarafı çöküktü. Neyse artık klasikleşen 45 kişilik otobüse binen 55 kişi sorun değildi derken diğer otobüsün lastiği patladığı haberi gelince otobüste yapılan tezahüratlar yerini bir anlığına sessiz çığlıklara bıraktı. Artık otobüste 75 kişiydik. Ama bu bile deplasman samimiyetini ve özlemini bozamadı yeni tezahüratlar, nostalji derken 15 saatlik yolculuk başladı.
Otobüste klimanın çıkardığı ses uçak motorlarının sesi gibiydi. Ortalama 50 km hız ile yaptık yolculuğumuzu ve neredeyse mola vermeden. İnsanlar uyumuyor adeta bayılıyordu. Yerde yatanlar, üç kişi oturanlar, ayaktakiler hatta oturanlarda şöföre karşı oluşan antipati gezi olayları esnasında polise karşı oluşan antipati düzeyine ulaşmak üzereydi ki mola ve yemek imdada yetişti.
Kayseri'ye varmış olmamız da bir şeye yaramıyordu polis iki rakip taraftarını karşılaştırmamak için kendince strateji geliştirmiş ama kendi de çözememiş. O yüzden bi oraya bi oraya savruldular hatta stadın caddeye yakın kısmında ki çimlere yatmayı izin vermedi sebebi otobüs taşlanıyormuş. Ulan beyinsiz gitti orda önlem al. Ama zaten beyin lens olduğu için çözümsüzlük üreten bir kurum polislik.
Neyse tipik derbi gerginlikleri. tribün üstünlüğünü ele almak derken Drogba'nın golü yada kafası ile ateş etmesi mi desek bilemedim sonrası zaten makara. Karşında sana makara için her gün ayrı argüman veren rakibin var nasıl makara yapmayasın.
Deplasman dönüşü insanların yorgunluğu görülmeliydi ama kısmetimize dönüş otobüsü normaldi ve herkes oturdu. Oturdu derken oturduğu yerde bayıldı. Otobüsümüz o kadar yavaştı ki yol üzerinde yaşanan olayları hep geriden takip ettik. Olay bitiyor biz geçiyoruz. Olayın ne olduğunu anlatmayacağım ama BH diye bir grup var onlar gitgide büyümeye devam ediyorlar. Onlara iyi bakılsın onlar tribünün son mezunları.
15 saatlik Kayseri yolculuğundan sonra 14 saatlik İstanbul yolculuğu ve alıştığımız üzere bir kupa daha. Bu deplasman bize sezonun artık fiilen başladığını gösterdi. Abisi ile kardeşi ile
Allah yolumuzu açık etsin.
Ha bu arada biri psikolojik üstünlük mü dedi ?
Cumartesi akşam sokakta başlayan gırgır şamata Kayseri'ye gideceğimiz otobüsü görünce yerini sessiz bir hüzne bıraktı. Gelen iki otobüsün bir tanesi 20 yaşında diğeri ise görüntü güzel ama
sağ tarafı çöküktü. Neyse artık klasikleşen 45 kişilik otobüse binen 55 kişi sorun değildi derken diğer otobüsün lastiği patladığı haberi gelince otobüste yapılan tezahüratlar yerini bir anlığına sessiz çığlıklara bıraktı. Artık otobüste 75 kişiydik. Ama bu bile deplasman samimiyetini ve özlemini bozamadı yeni tezahüratlar, nostalji derken 15 saatlik yolculuk başladı.
Otobüste klimanın çıkardığı ses uçak motorlarının sesi gibiydi. Ortalama 50 km hız ile yaptık yolculuğumuzu ve neredeyse mola vermeden. İnsanlar uyumuyor adeta bayılıyordu. Yerde yatanlar, üç kişi oturanlar, ayaktakiler hatta oturanlarda şöföre karşı oluşan antipati gezi olayları esnasında polise karşı oluşan antipati düzeyine ulaşmak üzereydi ki mola ve yemek imdada yetişti.
Kayseri'ye varmış olmamız da bir şeye yaramıyordu polis iki rakip taraftarını karşılaştırmamak için kendince strateji geliştirmiş ama kendi de çözememiş. O yüzden bi oraya bi oraya savruldular hatta stadın caddeye yakın kısmında ki çimlere yatmayı izin vermedi sebebi otobüs taşlanıyormuş. Ulan beyinsiz gitti orda önlem al. Ama zaten beyin lens olduğu için çözümsüzlük üreten bir kurum polislik.
Neyse tipik derbi gerginlikleri. tribün üstünlüğünü ele almak derken Drogba'nın golü yada kafası ile ateş etmesi mi desek bilemedim sonrası zaten makara. Karşında sana makara için her gün ayrı argüman veren rakibin var nasıl makara yapmayasın.
Deplasman dönüşü insanların yorgunluğu görülmeliydi ama kısmetimize dönüş otobüsü normaldi ve herkes oturdu. Oturdu derken oturduğu yerde bayıldı. Otobüsümüz o kadar yavaştı ki yol üzerinde yaşanan olayları hep geriden takip ettik. Olay bitiyor biz geçiyoruz. Olayın ne olduğunu anlatmayacağım ama BH diye bir grup var onlar gitgide büyümeye devam ediyorlar. Onlara iyi bakılsın onlar tribünün son mezunları.
15 saatlik Kayseri yolculuğundan sonra 14 saatlik İstanbul yolculuğu ve alıştığımız üzere bir kupa daha. Bu deplasman bize sezonun artık fiilen başladığını gösterdi. Abisi ile kardeşi ile
Allah yolumuzu açık etsin.
Ha bu arada biri psikolojik üstünlük mü dedi ?
Emirates Deplasmanı
Bir deplasman ki sonunda kupa var...
Deplasman anılarını hep en çok sevdiğim anılardır. İçinde birlik,zorluk,kardeşlik vardır.
İki kişi İstanbul'dan Londra'ya yola çıktık. Biletimiz bile yoktu ve gittiğimiz sadece hazırlık maçıydı. Londra'ya tam inişe geçiyoruz derken türbülans ve Londra üzerinde atılan 4-5 turun ardından artık Heathrow havaalanındayız. Bizi twitterın ünlü bir ismi karşıladı namı diğer FTW :) Cuma günü vardığımız Londrada önce yemek, biraz turistik gezi derken akşam oldu ve ultrAslan İngiltere ye üyesi kardeşimiz Tolga Vezir'in evine yerleştik. Sağolsun bizi kendi evimizde hissettirdi. Akşam evde otururken bahsi geçen Hollanda'dan, Berlin'den ve Belçika'dan gelecek insanlardı. Bir hazırlık maçı ve Avrupa'nın bir çok şehrinden gelen insanlar...
Uzun lafın kısası cumartesi oldu ve Porto maçı geldi çattı. Maç saat 14:00 da ve stada yaklaşık 2 km ötede bulunan Highbury Islington adlı metro istasyonundan stada kortej vardı. Yürüyüş esnasında polis yaklaşık 100-150 kişi için önlem aldı ama sanki savaş çıkacak gibi gergindiler.
Stada yüründü hiç gerginlik yok hatta stada girildi hala gerginlik yok. Davullar ve pankartlara müsaade edildi, hatta topluca durmamıza da müsaade edildi. Bu yazdıklarımın hepsi şaşırtıcı şeylerdi ama herşey 4. dakika normale döndü. Önce güvenlik görevlileri oturmamızı istediler ardından polis bizim biletlerimizin üstünde ki koltuklara oturmamızı istedi. Daha sonra güzel bir dümen hoooop dışarıdayız. Sonuç iki gözaltı ve maçı sadece stadın içinden gelen seslerle takip etmeye çalışmak.
İlk gün stadtan atılınca grup polis tarafından bir yere kadar götürüldü ve stadtan uzaklaştırıldı ama kimse dağılmadı hep birlikte bir parkta oturup muhabbet sohbet ve kritik yapıldı. Yarın ne yapacağız diye...
Pazar Arsenal maçı... Yine aynı istasyondan kortej. yine stada beraber girdik ilk günden farklı olarak herkes kendi koltuğuna oturdu ama sadece 1 dakikalığına :) beraber maçı izledik beraber tezahürat yaptık beraber bağırdık beraber çıldırdık. Bunun sonucunda 1-0 geriden gelip Arsenale koyan takımımız kupayı aldı biz de taraftarlığı tamamen unutan Arsenal seyircisine tribün atmosferinin nasıl olması gerektiğini gösterdik. Umarım ders almışlardır. STAND UP AND SUPPORT YOUR TEAM...
Asıl yazacaklarım bunlar değil aslında. İngiltere'ye yapılan bu deplasman bana bir kez daha şunu gösterdi tribün kardeşliği hiç bir şekilde akıl ve mantık ile ifade edilemez. Hiç tanımadığın insanları evinde ağırla, onlar için bilet bul, onlarla birlikte polisle mücadele et, rakip takım taraftarlarını çıldırt... Kolay iş değil bunlar aga.
ultrAslanı seversiniz sevmezsiniz onu bilmem ama ultrAslan Avrupa bu organizasyonun en önemli parçalarındandır. Bunu Avrupa deplasmanlarında daha net anlıyorsunuz.
Düşünsenize Belçika,Hollanda,Almanya,Türkiye ve hatta Danimarkadan insanlar sadece Galatasaray'ın hazırlık maçı için Londra'da buluşuyorve iki günde toplam 95 dk maç izliyor. Bunu açıklayabilecek ne bir felsefe ne de bir bilim dalı var.Biz buna Galatasaray Sevdası diyoruz.
Ben şahsım adına başta Sercan, Tolga, Erhan, Ökkeş ve adı aklıma gelmeyen tüm kardeşlerime teşekkür ediyorum. Bizi ağırladıkları için değil içlerinde taşıdıkları Galatasaray ve tribün aşkı için. Galatasaray adının geçtiği HERYERDEYİZ... (Bu sloganı ultrAslan Uni de iken bulan kardeşim Nuri Selçuk Tunceli'ye de sonsuz teşekkürler )
Deplasman anılarını hep en çok sevdiğim anılardır. İçinde birlik,zorluk,kardeşlik vardır.
İki kişi İstanbul'dan Londra'ya yola çıktık. Biletimiz bile yoktu ve gittiğimiz sadece hazırlık maçıydı. Londra'ya tam inişe geçiyoruz derken türbülans ve Londra üzerinde atılan 4-5 turun ardından artık Heathrow havaalanındayız. Bizi twitterın ünlü bir ismi karşıladı namı diğer FTW :) Cuma günü vardığımız Londrada önce yemek, biraz turistik gezi derken akşam oldu ve ultrAslan İngiltere ye üyesi kardeşimiz Tolga Vezir'in evine yerleştik. Sağolsun bizi kendi evimizde hissettirdi. Akşam evde otururken bahsi geçen Hollanda'dan, Berlin'den ve Belçika'dan gelecek insanlardı. Bir hazırlık maçı ve Avrupa'nın bir çok şehrinden gelen insanlar...
Uzun lafın kısası cumartesi oldu ve Porto maçı geldi çattı. Maç saat 14:00 da ve stada yaklaşık 2 km ötede bulunan Highbury Islington adlı metro istasyonundan stada kortej vardı. Yürüyüş esnasında polis yaklaşık 100-150 kişi için önlem aldı ama sanki savaş çıkacak gibi gergindiler.
Stada yüründü hiç gerginlik yok hatta stada girildi hala gerginlik yok. Davullar ve pankartlara müsaade edildi, hatta topluca durmamıza da müsaade edildi. Bu yazdıklarımın hepsi şaşırtıcı şeylerdi ama herşey 4. dakika normale döndü. Önce güvenlik görevlileri oturmamızı istediler ardından polis bizim biletlerimizin üstünde ki koltuklara oturmamızı istedi. Daha sonra güzel bir dümen hoooop dışarıdayız. Sonuç iki gözaltı ve maçı sadece stadın içinden gelen seslerle takip etmeye çalışmak.
İlk gün stadtan atılınca grup polis tarafından bir yere kadar götürüldü ve stadtan uzaklaştırıldı ama kimse dağılmadı hep birlikte bir parkta oturup muhabbet sohbet ve kritik yapıldı. Yarın ne yapacağız diye...
Pazar Arsenal maçı... Yine aynı istasyondan kortej. yine stada beraber girdik ilk günden farklı olarak herkes kendi koltuğuna oturdu ama sadece 1 dakikalığına :) beraber maçı izledik beraber tezahürat yaptık beraber bağırdık beraber çıldırdık. Bunun sonucunda 1-0 geriden gelip Arsenale koyan takımımız kupayı aldı biz de taraftarlığı tamamen unutan Arsenal seyircisine tribün atmosferinin nasıl olması gerektiğini gösterdik. Umarım ders almışlardır. STAND UP AND SUPPORT YOUR TEAM...
Asıl yazacaklarım bunlar değil aslında. İngiltere'ye yapılan bu deplasman bana bir kez daha şunu gösterdi tribün kardeşliği hiç bir şekilde akıl ve mantık ile ifade edilemez. Hiç tanımadığın insanları evinde ağırla, onlar için bilet bul, onlarla birlikte polisle mücadele et, rakip takım taraftarlarını çıldırt... Kolay iş değil bunlar aga.
ultrAslanı seversiniz sevmezsiniz onu bilmem ama ultrAslan Avrupa bu organizasyonun en önemli parçalarındandır. Bunu Avrupa deplasmanlarında daha net anlıyorsunuz.
Düşünsenize Belçika,Hollanda,Almanya,Türkiye ve hatta Danimarkadan insanlar sadece Galatasaray'ın hazırlık maçı için Londra'da buluşuyorve iki günde toplam 95 dk maç izliyor. Bunu açıklayabilecek ne bir felsefe ne de bir bilim dalı var.Biz buna Galatasaray Sevdası diyoruz.
Ben şahsım adına başta Sercan, Tolga, Erhan, Ökkeş ve adı aklıma gelmeyen tüm kardeşlerime teşekkür ediyorum. Bizi ağırladıkları için değil içlerinde taşıdıkları Galatasaray ve tribün aşkı için. Galatasaray adının geçtiği HERYERDEYİZ... (Bu sloganı ultrAslan Uni de iken bulan kardeşim Nuri Selçuk Tunceli'ye de sonsuz teşekkürler )
TFF İŞ BAŞINDA
Göreve geldiği günden bu yana Türk futbolunu bir gıdım ileriye götürememekle beraber milli takımıda dibe çeken federasyondan bir komedi karar daha....
Öncelikle malum zat'ın ve klübünün şike yaptığı tescillendiği halde daima arkasında durmakla baslayan yanlış kararlar silsilesi en az şuanki kadar başarısız eski federasyon yönetiminin milli takımın başına getirdiği Abdullah Avcı' yı ısrarla takımın başından almayarak ve onun arkasında durarak devam etti. Göreve geldiğinde "Play-off oynamadan dünya kupalarına gideceğiz" gibi vaatlerle başa geçen ve milli takımı tamamen gençleştirerek 2008 deki milli takımdan eser bırakmayan Avcı Portekiz ile yapılan hazırlık maçında 3-1' lik bir skorla göz boyasa da iş eleme maçlarına geldiğinde dünya kupası bize San Marino ile ayni uzaklıkta kalmıştı.
Aldığımız son yenilgilerle Yeşil Burun Adaları bile bizi geride bırakmışken Federasyon duruma el attı,6+0+4 yabancı kuralı ve AB oyuncularının yabancı statüsünde sayılması gibi kurallarla yükseleceğimiz inancını taşısalar da dahada dibe batacağımız aşikardı. Avrupa'nın önde gelen futbol ülkelerinin hiç birine ab üyesi ülke vatandaşlarının yabancı statüsünde sayılmasını bırakın yabancı kontenjan diye bir kural yoktur. (Bkz. İspanya,Fransa,İngiltere,Almanya ....vb).
Sorun sadece milli takımlarda bitmiyor...Şikenin sahaya, Irkçılığın tene,tükürüğün yüze yansımadığı bir ligde şerefinde izine rastlanmaması bence çok normal. Bir Çiftçinin başbakan olması gibi bir şeydir bir tüpçünün futbol federasyonu başkanı olması. Çiftçileri tabi ki aşağılamak değil bu ancak herkes bildiği işi yapmalı...
Bu yanlış kararlar silsilesi iki İstanbul takımın oynadığı süper kupayı 2 sene ardarda Anadolu'ya vermekle devam edildi. Ayrıca Davul, Pankart gibi kimseye zararı olmayan ve tribünlerin asıl ruhunu ortaya koyan unsurların stadyuma alınmayacağı bildirildi.Kayseri Kadir Has Stadyumuna zaten yıllardır Davul alınmıyordu oda ayrı bir konu....
Simdi dahada yüksek sesle haykırıyoruz;
DAVULA EVET
PANKARTA EVET
E-BİLET'E HAYIR
PANKARTA EVET
FEDERASYON BUNLAR SENİN ESERİN
İŞ İŞTEN GEÇMEDEN BIRAKIN GIDIN
TURK FUTBOLUNDAN KİRLİ ELLERİNİZİ ÇEKİN!
İŞ İŞTEN GEÇMEDEN BIRAKIN GIDIN
TURK FUTBOLUNDAN KİRLİ ELLERİNİZİ ÇEKİN!
YAPACAĞINIZ EN GÜZEL HİZMET ISTIFA ETMEK!
2020 yi istiyonuz mu agalar ?
Devletin üst kademesinde 2020 yi İstanbula getirmek için bürokrasi ve lobi açısından hummalı bir çalışma var. Başbakanı, Spor Bakanı, Milletvekilleri vs. Peki biz bu olimpiyatları hak ediyor muyuz ?
İki Futbol takımı şikeden ceza almış, Futbol Milli Takımı kaptanı ırkçı söylemlerde bulunmuş, Avrupa Şampiyonasında atletler (10 küsür kişi) ve Olimpiyat şampiyonu atleti dopingli çıkmış, Basketbol Milli Takım kaptanı kendi oynadığı ligde Dopingden 20 Maç ceza almış, Ata sporu güreşin er meydanı Kırkpınar'da güreşçileri dopingli çıkmış bir milletiz. En çok güvendiğimiz dal olan Haltere girmiyorum.
Bu kadar olumsuzluk içinde hiçbir federasyon başkanı istifa etmemiş, Spor Bakanı açıklama yapmamış kısacası bu kadar pisliğin içinde kimse yerinden kıpırdamamış ve bu pislikler hep halının altına süpürülmüş. E nolacaktı ki burası Türkiye.
Olimpiyata sadece bir organizasyon gözüyle bakan "DEVLET BABA" , olimpizm yada olimpiyat ruhunu henüz anlamamış. E nolacaktı ki burası Türkiye
"Olimpiyat sayesinde İstanbul sınıf atlayacak" diyenlere ağız dolusu küfür edesim var. Olimpiyat'ın İstanbula katacağı projeler normal şartlarda devletin yapması gerek projelerdir." Bak 92 Barcelona'dan sonra Barcelona nasıl değişti" diyenlere ise kelam etmeye tenezzül bile etmem. İspanyollar hemen hemen her spor dalında zaten varlardı, şehir zaten değişim içinde idi ve tarihlerine sahip çıkıyorlardı.
"DEVLET BABA" diyor ki: "2020 İstanbul'a gelecek". E ne değişecek ? Spor da nasıl bir kalkınma planın var ? Siz de herhangi bir etik yokken spor etiğini insanlara nasıl aşılayacaksınız ? Mesela paralel barda kaç sporcumuz yarışacak ? Sırıkla atlamada yarışacak mıyız ? Yüzmede Derya Büyükuncu polemiği yaşayacak mıyız ? Teniste 2020ye kadar ilk 100 de kaç sporcumuz olacak ? Bunlar dışında dopingle mücadelede neredeyiz ? Irkçılık yapan sporculara bayrak taşıtmaya devam edecek miyiz ? Şikeye karşı ne gibi önlemleriniz var ? Bize bunları anlatın. Yoksa İstanbul'da şu kadar metro olacak yok bu kadar tesis olacak bunlar bizi ilgilendiren olaylar değil bunlar zaten İstanbul gibi büyük bir metropolde olması gereken unsurlar. Olmaması bizim değil devletin ayıbı.
Ülkede en çok ilgi gören spor açık ara Futboldur ama ülkede yapılan U20 Dünya Kupası finalinde toplam seyirci sayısı 21.300. Sen daha bize ne anlatıyorsun "DEVLET BABA". Anla artık elini,kolunu,bacağını sporun üstünden çek yapman gereken denetlemek müdahil olmak değil.
Olimpiyat bir ülkenin görebileceği en muhteşem ve en görkemli spor organizasyonudur. Bizim çocuklarımız bu organizasyon ile büyüyecekler amma ve lakin "DEVLET BABA" nın spora bakışı reklam, maddi gelir oldukça insanlar "DEVLET BABA" nın içinde bulunduğu her organizasyondan imtina edeckler. Bedava biletler dağıtılıp il ve ilçe gençlik kolları müsabakalara gitmeye zorlanacak ama oda yetmeyecek. Halkın müdahil olmadığı hiçbir organizasyon başarılı olamaz aksine büyük hüsran olur. Bkz. FIFA U-20 Türkiye.
Olimpiyatları bu şartlar altında istemeyen herkes vatan haini ilan edilecek ama şike yapanlar,doping yapanlar,ırkçılık yapanlar "DEVLET" yanlısı olduğu için protokolde baş köşe de yer alacaklar. Bunların ışığında soruyorum : 2020 Olimpiyatını istiyor musunuz ?
OLİMPİYAT RUHU |
İki Futbol takımı şikeden ceza almış, Futbol Milli Takımı kaptanı ırkçı söylemlerde bulunmuş, Avrupa Şampiyonasında atletler (10 küsür kişi) ve Olimpiyat şampiyonu atleti dopingli çıkmış, Basketbol Milli Takım kaptanı kendi oynadığı ligde Dopingden 20 Maç ceza almış, Ata sporu güreşin er meydanı Kırkpınar'da güreşçileri dopingli çıkmış bir milletiz. En çok güvendiğimiz dal olan Haltere girmiyorum.
Bu kadar olumsuzluk içinde hiçbir federasyon başkanı istifa etmemiş, Spor Bakanı açıklama yapmamış kısacası bu kadar pisliğin içinde kimse yerinden kıpırdamamış ve bu pislikler hep halının altına süpürülmüş. E nolacaktı ki burası Türkiye.
Olimpiyata sadece bir organizasyon gözüyle bakan "DEVLET BABA" , olimpizm yada olimpiyat ruhunu henüz anlamamış. E nolacaktı ki burası Türkiye
"Olimpiyat sayesinde İstanbul sınıf atlayacak" diyenlere ağız dolusu küfür edesim var. Olimpiyat'ın İstanbula katacağı projeler normal şartlarda devletin yapması gerek projelerdir." Bak 92 Barcelona'dan sonra Barcelona nasıl değişti" diyenlere ise kelam etmeye tenezzül bile etmem. İspanyollar hemen hemen her spor dalında zaten varlardı, şehir zaten değişim içinde idi ve tarihlerine sahip çıkıyorlardı.
"DEVLET BABA" diyor ki: "2020 İstanbul'a gelecek". E ne değişecek ? Spor da nasıl bir kalkınma planın var ? Siz de herhangi bir etik yokken spor etiğini insanlara nasıl aşılayacaksınız ? Mesela paralel barda kaç sporcumuz yarışacak ? Sırıkla atlamada yarışacak mıyız ? Yüzmede Derya Büyükuncu polemiği yaşayacak mıyız ? Teniste 2020ye kadar ilk 100 de kaç sporcumuz olacak ? Bunlar dışında dopingle mücadelede neredeyiz ? Irkçılık yapan sporculara bayrak taşıtmaya devam edecek miyiz ? Şikeye karşı ne gibi önlemleriniz var ? Bize bunları anlatın. Yoksa İstanbul'da şu kadar metro olacak yok bu kadar tesis olacak bunlar bizi ilgilendiren olaylar değil bunlar zaten İstanbul gibi büyük bir metropolde olması gereken unsurlar. Olmaması bizim değil devletin ayıbı.
Ülkede en çok ilgi gören spor açık ara Futboldur ama ülkede yapılan U20 Dünya Kupası finalinde toplam seyirci sayısı 21.300. Sen daha bize ne anlatıyorsun "DEVLET BABA". Anla artık elini,kolunu,bacağını sporun üstünden çek yapman gereken denetlemek müdahil olmak değil.
Olimpiyat bir ülkenin görebileceği en muhteşem ve en görkemli spor organizasyonudur. Bizim çocuklarımız bu organizasyon ile büyüyecekler amma ve lakin "DEVLET BABA" nın spora bakışı reklam, maddi gelir oldukça insanlar "DEVLET BABA" nın içinde bulunduğu her organizasyondan imtina edeckler. Bedava biletler dağıtılıp il ve ilçe gençlik kolları müsabakalara gitmeye zorlanacak ama oda yetmeyecek. Halkın müdahil olmadığı hiçbir organizasyon başarılı olamaz aksine büyük hüsran olur. Bkz. FIFA U-20 Türkiye.
Olimpiyatları bu şartlar altında istemeyen herkes vatan haini ilan edilecek ama şike yapanlar,doping yapanlar,ırkçılık yapanlar "DEVLET" yanlısı olduğu için protokolde baş köşe de yer alacaklar. Bunların ışığında soruyorum : 2020 Olimpiyatını istiyor musunuz ?
Sezona güzel bir başlangıç |Galatasaray-Malaga|
Sonu her nekadar guzel bitsede boslukta kaldik ligler bitti biteli. Futbol sezonu bitse de Galatasaray acligimizi bir sure daha basketbol final serileriyle giderdik. Sezon bitti ama biz daha bitmedik dedik birazda u-20 dunya kupasini kovaladik.Eninde sonunda oda bitti... Transfer borsasının bizim için tabiri caizse ölü deniz gibi durgun olmasi pek alisilmis birsey degil. Her ne kadar ne transfere nede bilete bizim askimiz bu renklere desekte yaz aylarının tek eglencesidir transfer.
Bu macsizlikta ve futboldan baska herseyin konusuldugu donemde klubun kamp programi belli oldu "21 Temmuz 2013 Galatasaray-Malaga Izmir Ataturk Stadyumu" klasik gidilirmi gidilmezmi sohbetlerinden sonda gerekli adimlar atildi ve adinin oldugu her yerde adimlarimiz var felsefesiyle ozlenen izmir deplasmaninin hazirliklari basladi.Listeler hazirlandi izinler alindi ve 21 Temmuz pazar sabahi saat 06.00 da incirliden cikildi yola.Makarasi bol,kadrosu muazzam ve tabiki ege deplasmanlarinin vazgecilmezi kofteci yusuf realitesinin yasatildigi bir yolun ardindan saat 15.00 sularinda izmire varildi. Mac icin orada olan cahit sucu ve orhan tolga balarisi abilerimizin yani sira ankaradan gelen fatih bayrak ve ozkan balci abilerimizin yanina kordona geldik.
Maca iki saat kala davullari pankartlari iceri soktugumuzda karsilastigimiz manzara anlatilmaz yasanir tarzdaydi.35 derece sicak %85 nem ve mubarek ramazan ayina baskin cikmisti Galatasaray aski cimbomun kalesi izmir halkinda. Mac okadar hizli basladiki daha biz sesimizi acamadan gol sesleriyle inledi tribunler drogbanin ofsayt olarak degerlendirilen ve sayilmayan goluyle. Okadar kitlenmistikki tezahurata,sevdamizi haykirmaya golun sayilmadigini sneijderin enfes golunden sonra anlayabildik. Dakikalar 35 i gosterdiginde izmirdeki ultraslan kardeslerimizin hazirladigi mesale sov ile sicaklik 35 dereceden 200derecelere kadar cikti.Mac tam bir dostluk maci skoruyla 3-3 bitti, taraftar futbola ve galatasaraya doydu..Ilk yari ustalar sahneye cikti 2. Yari ciraklar son noktayi koydu.
Oynanan futbol bence sezona donuk umut verdi. Mactan sonra kalabalik otobus tayfasiyla istanbula donus basladi.Sezonun ilk deplasmani gosterdiki bu sene deplasmanlar cok guzel olacak. Onumuzdeki deplasman 11 Agustos Kayseri Super Kupa maci. Ozamana kadar yine bosluktayiz...
ultrAslan Izmir'e emeklerinden ve bizi en iyi sekilde agirladiklarindan oturu tesekkur ederiz
Bu macsizlikta ve futboldan baska herseyin konusuldugu donemde klubun kamp programi belli oldu "21 Temmuz 2013 Galatasaray-Malaga Izmir Ataturk Stadyumu" klasik gidilirmi gidilmezmi sohbetlerinden sonda gerekli adimlar atildi ve adinin oldugu her yerde adimlarimiz var felsefesiyle ozlenen izmir deplasmaninin hazirliklari basladi.Listeler hazirlandi izinler alindi ve 21 Temmuz pazar sabahi saat 06.00 da incirliden cikildi yola.Makarasi bol,kadrosu muazzam ve tabiki ege deplasmanlarinin vazgecilmezi kofteci yusuf realitesinin yasatildigi bir yolun ardindan saat 15.00 sularinda izmire varildi. Mac icin orada olan cahit sucu ve orhan tolga balarisi abilerimizin yani sira ankaradan gelen fatih bayrak ve ozkan balci abilerimizin yanina kordona geldik.
Maca iki saat kala davullari pankartlari iceri soktugumuzda karsilastigimiz manzara anlatilmaz yasanir tarzdaydi.35 derece sicak %85 nem ve mubarek ramazan ayina baskin cikmisti Galatasaray aski cimbomun kalesi izmir halkinda. Mac okadar hizli basladiki daha biz sesimizi acamadan gol sesleriyle inledi tribunler drogbanin ofsayt olarak degerlendirilen ve sayilmayan goluyle. Okadar kitlenmistikki tezahurata,sevdamizi haykirmaya golun sayilmadigini sneijderin enfes golunden sonra anlayabildik. Dakikalar 35 i gosterdiginde izmirdeki ultraslan kardeslerimizin hazirladigi mesale sov ile sicaklik 35 dereceden 200derecelere kadar cikti.Mac tam bir dostluk maci skoruyla 3-3 bitti, taraftar futbola ve galatasaraya doydu..Ilk yari ustalar sahneye cikti 2. Yari ciraklar son noktayi koydu.
Oynanan futbol bence sezona donuk umut verdi. Mactan sonra kalabalik otobus tayfasiyla istanbula donus basladi.Sezonun ilk deplasmani gosterdiki bu sene deplasmanlar cok guzel olacak. Onumuzdeki deplasman 11 Agustos Kayseri Super Kupa maci. Ozamana kadar yine bosluktayiz...
ultrAslan Izmir'e emeklerinden ve bizi en iyi sekilde agirladiklarindan oturu tesekkur ederiz
Eric Cantona diye bir gerçek var arkadaş
O ayakla topa can verenlerden
Eric Cantona hala neler yapabiliyor birde burdan bakın...
ŞAMPİYONLUK ÖYKÜSÜ - 2005/2006
14 sene sonra gelen
şampiyonluktan sonra en değerli şampiyonluktu belki de bu şampiyonluk.
Bütün sezon muhteşem bir hırs , muhteşem bir azim , muhteşem bir birliktelikle , muhteşem bir takım ruhu ile oynamıştı bu takım.
Kadrosu ahım şahım değildi , ekonomik bütçeyle kurulmuş sıradan bir takımdı.
Bu takım için sadece forvetler çok iyi gözüküyordu.
Hakan Şükür , Hasan Kabze , Necati Ateş , Ümit Karan…
83 puan almıştı o sezon Galatasaray.
18.Hafta Konyaspor maçı. Kar , kış , kıyamet kopuyor Konya’da. Top oynanmıyor adeta sahada.
90 dakika boyunca gol çıkmıyor ama 90 dakika sonunda uzatmalarda bir çocuk çıkıyor , kendini gösteriyor ve golü atıyor. O çocuk kim mi Aydın Yılmaz. Bu şampiyonluğun belki en önemli galibiyetlerinden bu maç.
Bu sezon bunun gibi çok maç var açıkçası 1-2 tane değil bir sürü.
31.Hafta Fenerbahçe maçı. Kadıköy deplasmanı.
Belki de bütün sezonun şampiyonluk düğümünün artık kopacağı bir maç.
Büyük umutlarla gidiyoruz Kadıköy’e. Yıllardır süregelen şanssızlığı kırmak ve şampiyon olmak için gidiyoruz bu sefer.
Maç başlıyor ve olmayacak şeyler olmaya başlıyor.
4-0 yeniliyoruz Fenerbahçe’ye.
Şampiyonluk gitti diyoruz artık , bitti her şey bitti.
7 Mayıs 2006 İnönü Deplasmanı..
33.Hafta ; Eğer şampiyonluk yarışını son haftaya kadar devam ettirmek istiyorsa bu maçı mutlaka almalıydı Galatasaray.
Bütün sezon muhteşem bir hırs , muhteşem bir azim , muhteşem bir birliktelikle , muhteşem bir takım ruhu ile oynamıştı bu takım.
Kadrosu ahım şahım değildi , ekonomik bütçeyle kurulmuş sıradan bir takımdı.
Bu takım için sadece forvetler çok iyi gözüküyordu.
Hakan Şükür , Hasan Kabze , Necati Ateş , Ümit Karan…
83 puan almıştı o sezon Galatasaray.
18.Hafta Konyaspor maçı. Kar , kış , kıyamet kopuyor Konya’da. Top oynanmıyor adeta sahada.
90 dakika boyunca gol çıkmıyor ama 90 dakika sonunda uzatmalarda bir çocuk çıkıyor , kendini gösteriyor ve golü atıyor. O çocuk kim mi Aydın Yılmaz. Bu şampiyonluğun belki en önemli galibiyetlerinden bu maç.
Bu sezon bunun gibi çok maç var açıkçası 1-2 tane değil bir sürü.
31.Hafta Fenerbahçe maçı. Kadıköy deplasmanı.
Belki de bütün sezonun şampiyonluk düğümünün artık kopacağı bir maç.
Büyük umutlarla gidiyoruz Kadıköy’e. Yıllardır süregelen şanssızlığı kırmak ve şampiyon olmak için gidiyoruz bu sefer.
Maç başlıyor ve olmayacak şeyler olmaya başlıyor.
4-0 yeniliyoruz Fenerbahçe’ye.
Şampiyonluk gitti diyoruz artık , bitti her şey bitti.
7 Mayıs 2006 İnönü Deplasmanı..
33.Hafta ; Eğer şampiyonluk yarışını son haftaya kadar devam ettirmek istiyorsa bu maçı mutlaka almalıydı Galatasaray.
Maç başladı , karşılıklı
ataklarla ama ilk yarı gol sesi çıkmadı.
Umutlar tükenmeye başladı dakikalar geçtikçe , 51.dakikada Tümer çıktı sahneye ve Beşiktaş’ı 1-0 öne geçiren golü attı.
Şampiyonluk gitmişti , her şey bitmişti.
Muhteşem bir sezonu şampiyonluk alamadan bitirecektik.
Dakikalar 60’ı gösterirken Hasan Kabze girdi oyuna , nereden bilebilirdik ki çıkıp 2 gol atacağını?
Oyuna girdi ve girdikten 4 dakika sonra güzel bir gol attı.
Ama bu gol yetmezdi Galatasaray’a , 1 gol daha lazımdı.
Dakika 90 oldu gol yok , uzatmalar başladı 1-2 dakika geçti gol yok.
Dakika 90+3’de Beşiktaş taraftarları golden önce İnönü’yü hep bir ağızdan “Zalaad gelsin sizi kurtarsın” sözleriyle inletiyordu.
İşte tam o sırada Sabri topu içeri doldurdu ve Hakan Şükür kafayla indirdi topu tam o sırada tribünler bir anda sustu , çıt çıkmıyordu ki birden Goooooolllll sesiyle inlemeye başladı bütün stad Galatasaray’lı taraftarların sesiyle.
Hasan Kabze ceza yayının içinden öyle vuruyordu ki kalecinin yapacağı hiçbirşey yoktu.
Kazanmıştı
Galatasaray , şampiyonluğu son haftaya taşımayı bilmişti…Umutlar tükenmeye başladı dakikalar geçtikçe , 51.dakikada Tümer çıktı sahneye ve Beşiktaş’ı 1-0 öne geçiren golü attı.
Şampiyonluk gitmişti , her şey bitmişti.
Muhteşem bir sezonu şampiyonluk alamadan bitirecektik.
Dakikalar 60’ı gösterirken Hasan Kabze girdi oyuna , nereden bilebilirdik ki çıkıp 2 gol atacağını?
Oyuna girdi ve girdikten 4 dakika sonra güzel bir gol attı.
Ama bu gol yetmezdi Galatasaray’a , 1 gol daha lazımdı.
Dakika 90 oldu gol yok , uzatmalar başladı 1-2 dakika geçti gol yok.
Dakika 90+3’de Beşiktaş taraftarları golden önce İnönü’yü hep bir ağızdan “Zalaad gelsin sizi kurtarsın” sözleriyle inletiyordu.
İşte tam o sırada Sabri topu içeri doldurdu ve Hakan Şükür kafayla indirdi topu tam o sırada tribünler bir anda sustu , çıt çıkmıyordu ki birden Goooooolllll sesiyle inlemeye başladı bütün stad Galatasaray’lı taraftarların sesiyle.
Hasan Kabze ceza yayının içinden öyle vuruyordu ki kalecinin yapacağı hiçbirşey yoktu.
Son hafta Ali Sami Yen’de oynuyor Galatasaray.
Kayseri ile oynanacak maç.
Şampiyonluğu son haftaya taşımıştık taşımasına ama Fener’de Denizli ile yapacaktı.
Rahat kazanır gözüyle baktığı için herkes aslında pek ümit yoktu şampiyonluğa.
Ama sırf bu sene edilen mücadeleden dolayı Galatasaray taraftarları Ali Sami Yen’i bayram yerine çevirmişti.
Her yer Sarı-Kırmızı’ydı bugün.
Maç saati geldi ve maç başladı.
Dakikalar 18’i gösterdiğinde İlic çıktı ortaya ve golü attı.
1-0 öne geçtik. Ve ilk yarı bu skorla bitti.
İkinci yarı başladı ve Sabri Sarıoğlu çıktı bu sefer ortaya ve attığı golle 2-0 öne geçirdi Galatasaray’ı.
Fener maçı da hâlâ 0-0’dı.
Neden olması , belki de şampiyon olacaktık ?
Dakika 85 birkez daha Sabri çıkıyor ve 3-0 yapıyor.
Fener maçı hâlâ 0-0.
Dakika 87 ve top auta çıkıyor , bir anda bütün tribünler gol diye bağırmaya başlıyor.
Ardından Hasan Şaş ve Hakan Şükür’ün maçı bırakıp sevinçleri göz önüne geliyor.
Denizli gol atmıştı 1-0 öne geçmişti.
Ve hakem son düdüğü çalıyor ve maç bitiyordu Galatasaray 3-0 kazanmıştı ama olmayacak şeyler olmuştu tam 16 dakikalık uzatma verilmişti Denizli’de.
Kimi oyuncu sahada yere yatmış sonucu bekliyor , kimisi tribüne çıkmış maçı izliyor , kimisi almış çocuklarını kucağına maçın bitmesini bekliyor.
Fener gol atıyor ve 1-1 oluyor.
Daha dakikalar var maçın bitmesine , herkesi heyecan ve korku sarıyor.
Gerisini anlatmayayım ve video bırakayım buraya , o 16 dakika boyunca beklerken neler yaşandığını videodan izleyelim.
link : www.youtube.com/watch?v=_ejqdD659QQ
Galatasaray Şampiyon’du.
Hasan Şaş’ın deyimi ile ; Para her şey değil , Allah’ın adaleti…
O gün oraya takımı alkışlamak için gelen 25 bin kişi şampiyonluğu kutluyordu.
UEFA Kupasını kzanırken Popescu’nun attığı son penaltıdan sonra nasıl sevindiysek bu maçtada aynı sevinci yaşadık.
Belki kat ve kat daha fazlasını.
İmkansız Galatasaray’ca değildi bunu anladık o gün.
Galatasaray’ın lügatında imkansız diye bir kelime yoktu bir kez daha öğrendik…
Durgun Dönemin İlginç Transfer Hareketliliği
Futbolun tüm dünya üzerinde endüstrileştiği ve ülke futbolunun da buna hızlı bir şekilde ayak uydurduğu 90 lı yılların ikinci yarısından bu yana belki de ilk defa bir yaz döneminde bu kadar az konuşuldu transfer meselesi. Elbette bu durgunluğun en önemli sebeplerinden birisi, yaz başından bu yana azalarak devam eden siyasi protestolar. Sadece transfer değil, tüm konular rafa kalktı belli bir süre. Futbol gündeminin 2 yıldır 1 numaralı gündem maddesi olan şike sürecinin nihai kararlara ulaşması ve TFF'nin yabancı kontenjanı ile ilgili kaçak dövüşmesi de transfer dönemini durgun kılan diğer önemli etkenler.
Transfer sezonu her ne kadar bu kadar durgun ve sessiz geçiyor görünse de özellikle Temmuz ayı başından bu yana ilginç ve bir o kadar da ses getirecek transfer hamleleri yapıldı. Kasımpaşa'nın başta Ryan Babel olmak üzere kadro kalitesi epey yukarı çekildi gibi görünüyor. Şüphesiz bu transfer politikasında UEFA tarafından malum kulüplere verilmesi söz konusu cezaların öngörüleri de etkili oldu -zira bu öngörü son derece normal-.
Avrupa kupalarından men edilen kulüpler sebebiyle bir çok kulübün kupalara katılım pozisyonları ve stratejileri değişti ve bu da hareketlenmeyi sağladı. Bursaspor'un Frey ve Taiwo'yu kadrosuna katması, Kayserispor'un çok öenmli Jaja hamlesi, Jaja'yı Kayserispor'a kaptıran Trabzonspor'un dünyaca ünlü Chelsea li yıldız Malouda'ya imza attırması bu hareketliliğin somut göstergeleri.
TFF'nin 6+0+4 kararından geri adım atmaması şüphesiz en çok Galatsaray'ı etkiledi. Farfan, Nani, Mathieu ve Carlinhos gibi isimler çok sık telaffuz edilmelerine karşın bu transferler rafa kalkmak durumunda kaldı. Zaten en kaliteli kadroya sahip kulüp olan Galatsaray, stopere Chedjou ve orta sahaya çok iyi bir yerli alternatif olan Erman'ı takviye etti şu ana kadar. Asıl dikkat çekici nokta ise transfer belirsizliğinden sebep gözden çıkarılan Elmander'le dahi henüz yolların ayrılmamasıydı.
Aslında bu transfer döneminin en ilginç hareketliliği şikeden ceza alan Fenerbahçe ve Beşiktaş'ta yaşanıyor. Fenerbahçe Avrupa kupalarından men edileceği aşikar olmasına rağmen Alper ve Bruno Alves gibi yüksek maliyetli transferlerle birlikte Holmen ve Kadlec gibi yabancı statüsündeki oyuncularla sözleşme imzaladı. Bunun yanında uzun zamandır aleni bir şekilde Oscar Cardozo ismi de konuşuluyor. Bu atakların sebebi hiç bir şey olmamış gibi davranıp, bu transferleri mağdur edebiyatının son halkası olarak kullanma isteği olabilir. Beşiktaş ise tarihinin en kötü maddi dönemini yaşıyor olmasına ve cezalı durumda olmasına rağmen Sezer Öztürk, Ömer Şişmanoğlu, Pedro Franco, Serdar Kurtuluş ve kiralık olarak Gökhan Töre ile anlaştı şu ana kadar. Onların hücum hattı için konuşulan somut isim ise Adebayor. Her iki kulüp aynı zamanda Ersun Yanal ve Slaven Biliç hamleleri ile teknik ekiplerini de yenilediler.
Anlaşılan çok değişik ve sürprizlere açık bir sezon bizi bekliyor.